matematik - Matematik Aşk'ı
Matematik Aşkı
Hani bir şarkı sözü var: “Bir kıvılcım düşer önce büyür yavaş yavaş…”. İşte matematiğe olan aşk da böyle başlar. Zaten tüm aşklar böyle başlar ya , neyse… Çoğunlukla matematiğe olan hayranlık şu şekilde başlar: Bir problem görürsünüz önce, çözmek için çabalarsınız, ilk başlarda bir şeyler çıkmaz, ama inat edersiniz, uğraşırsınız. O kadar çok uğraşırsınız ki sanki, sizin için kazanılması gereken bir maçın içine girmiş gibi olursunuz. Sonra… Sonra bir anda bir şeyler belirir gözünüzün önünde.

Hani çizgi filmlerde karakterlerin kafasının tepesinde yanan bir ampul belirir ya, işte o ampul bu sefer sizin için yanar. Bu sefer probleme daha başka bir gözle bakarsınız. İçinizde bir kıpırtı olur. Bir heyecan duyarsınız sebepsiz yere. Bu sefer elinizdeki kalem daha bir seri çalışır. Kağıda sanki bir şiirin dizelerini yazarcasına adım adım denklemleri çözersiniz. “Evet evet… İşte çözüm geliyor. Sanırım artık çözüyorum” dersiniz büyük bir şevkle ve heyecanla kendi kendinize. Ve, işte sonuç. Zafer sizindir. Maçı siz kazandınız. Problemi çözdünüz. Şimdi o problemi çözmenin verdiği mutluluğu yaşayın. Ellerinizi başınızın arkasına bağlayıp şöyle iyice oturduğunuz koltuğa yaslayın kendinizi. Kendinizi sanki hiç çözülemeyen bir problemi çözmüş gibi hissedersiniz. Problem zordu ya, o yüzden… Kendinize olan güveniniz artar. Kendinizi ödüllendirirsiniz. Artık her problemi çözebileceğinizi sanarsınız hatta be bir gün tüm kalbinizle şunu dersiniz: “Ben matematikçi olacağım”. Hayırlı olsun artık size de o zehir bulaşmıştır. Hem de panzehiri yok. Zehir dediğime bakmayın siz. Belki hayatınızda tattığınız en güzel tatlardan birisidir o.

Bizler (matematikçiler veya adaylar) ortaokul, lise veya ilkokul çağlarında belki, ilk kez bir şeyler hissettik matematiğe karşı. Kimimize sorsanız “ilkokulda öğretmen kaldırmıştı o kimsenin çözemediği problemi ben çözmüştüm” veya “koca sınıfta o denklemi çözen bir ben çıktım” gibi cevaplar alırsınız. Doğrudur da… Çünkü çoğu matematikçi üniversite öncesi hayatında matematik alanında diğer akranlarından bir şekilde önde olduğunu göstermiştir. Örneğin ben Fibonacci dizisini ilk kez lise 1. sınıfta iken tanımıştım. Acaba biraz geç mi tanıdım ? Altın Oran’ın doğada ki örneklerini görünce “demek ki matematik sadece bu kitaplarda yazılı olan şey değilmiş.” dedim. Anladım ki matematiği biz düşüncelerimizle, hayal gücümüzle yapıyoruz. Yani matematik de kendi başına bir sanat. Bazı matematikçilerde üniversitede farklı bölüm okuyup sonra matematiğe yönelmişler. Aynı John Nash gibi. O önce elektronik okuyormuş, babasının mesleğini yani. Daha sonra bir şeyler O’nu matematiğe çekmiş. Ve matematikten devam etmiş.

Aslında kimimiz için matematik kendimizi özgür hissettiğimiz tek yer diyebiliriz. Tabii kimimiz için bu böyle değildir. Başka alternatifler de vardır. Yani hayatlarında matematik dışında güzellikler de vardır. Öyledir de sahiden. Hayatta matematik dışında başka güzellikler de vardır. Biz onların kıymetini bilelim yeter ki. Hayatını matematiğe adamış insanlara gıpta ile bakıyorum. Çünkü ben o şekilde olamam, olamıyorum. Ben aslında bir anlamda onların mirasına hazıra konmuş gibi hissediyorum kendimi. Öklid bana “üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir” dedi ben de bu dediği üzerine bir şeyler inşa etmek istiyorum fakat ben O’nun kadar olamıyorum. Bu da beni biraz rahatsız ediyor açıkçası.

Şu an üniversitelerin matematik bölümlerinde okuyan bir çok kişi eminim ki severek gelmişlerdir bu bölüme. Fakat sonra ne oluyorsa vazgeçiyorlar hedeflerinden. “Mezun olalım da, gerisini boş ver” diyorlar. Aslında onlar da haklılar. Bu onların suçu değil bence. Neyse kim suçlu kim haksız diye bir araştırma yapmayacağım. Çünkü amacım o değil. Ben matematik bölümüne gelirken hedeflerim vardı. Hiç birisinden ödün vermedim. İlerde, özgün çalışmalarımla matematiğin ilerlemesine katkım olsun istiyorum. Hala içimde aynı heyecan vardır. Her ne kadar çok daha mutlu olduğum anlarım olsa da problem çözerken yaşadığım heyecan, mutluluk çok hoşuma gidiyor. Matematikçi olmak bence bir ayrıcalıktır. O ayrıcalığa sahip olmak için çok çalışmak, fedakar olmak gerekir. Çünkü yokuşta akmayan ter inişte gözyaşı olur.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol